Gülmenin fonksiyonu, sosyal-toplumsal gerçekten bağımsız olarak sadece bir komik-eğlence aracı ya da eylemi ile ilişkili olarak tanımlanamamaktadır
Basitçe düşünüp ifade edilebilecek şekliyle gülmek, hayatımızın çeşitli an ve anılarına belirli biçimlerde eşlik edebilen; durumun gerektirdiği takdirde doğal ya da yapay bir biçimde gelişen eylem-davranış olarak ele alınır. Yüzeysel ve belki de isabetsiz olarak yalnızca komik ile ilintili olarak ele alınıp açıklanmak istenen gülmek eylemi, komik ve gülmenin anlamı üzerine düşünüldüğünde bu denli basitçe açıklanabilir bir husus ile karşı karşıya olmadığımızı düşündürmektedir.
Hayatınızda güldüğünüz anları hayal edin. Güldüğünüz esnada, güldüğünüz şeyi yeterli bir biçimde tarif edebilir misiniz? Komik bir görsel, video ya da tiyatro oyunu karşısında güldüğünüz varsayıldığında neye güldüğünüz sorulursa, muhtemelen basitçe görsele, videoya ya da tiyatro oyununa gülüyorum diyeceksiniz. Ya da her zaman temel örnek olarak gösterilen ayağı takılıp düşen bir insana gülmek eyleminin anlamını düşünün. Aynı soru sorulduğunda gülme sebebinizin ayağı takılarak düşen “sakar” insan olduğunu söyleyeceksiniz.
Ancak asıl olarak gülünen şey nedir? “Sakarlık” olarak tarif edilebilir şey, aslında daha derinlerde yatan bir aykırılığın komiğini mi işaret etmektedir? Gülmek, saf olarak kendiliğinden/kaçınılmaz bir eylemin dışavurumu mudur? Yoksa bir devinim sürecinin kaçınılmaz ürünü müdür? Aksi takdirde evrimsel bir gerçekten fazlası değil midir? Neye güldüğümüz ya da neden güldüğümüz sorularından hangisi öncelikli sorulduğu takdirde gerçekçi bir cevaba götürecektir? Komik ile gülmek basit bir neden sonuç ilişkisi midir?
Komik olanın (neyin) neden komik olduğu sorusunu sorabilmek, aslında komik tarifini takip eden gülmek eylemini açıklayabilmek konusunda anlamlı bir adım atılmasına sebebiyet verebilir. Ama tam bir tarif yapmak, büyük bir iddia olacaktır. Çünkü bu durum, yazının kapsamını aşan; mutlak “komik” tanımının var olup olamayacağı, komikte toplumsal-sosyal fonksiyonun var olup olmadığı, komik ile gülmek arasındaki ilişkinin salt neden sonuç ilişkisi çerçevesinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği gibi birçok tartışma ile birlikte ele alınarak net bir tarifin yapılabilmesindeki güçlükte yatar.
Evrimsel açıdan: Gülmenin nedeni toplumsal/sosyal bir öze mi işaret ediyor?
Jordan Raine tarafından kaleme alınıp Evrim Ağacı tarafından çevrilerek yayımlanan bir makalede gülmenin evrimsel pozisyonuna ilişkin anlamlı cevaplar bulmak mümkün gözüküyor. Başlıktaki açıklamalar ve bilgiler, tamamen bu makale[i] taban alınarak yapılmıştır. Keza yazar tarafından ortaya konulan makale, evrimsel süreç içerisinde gülmenin, türleri de aşan milyonlarca yıllık bir geçmişi temel aldığını ifade etmekte olup, sosyal bağları işaret eden işlevinin mevcudiyetinin altını çizmiştir. Bu temel işlevin işaret ettiği sosyal gerçeğin, insana dair ilişkilerin niteliği gereği hayatta kalmak istenci ile bağlantılı olarak ele alınması gerektiği ifade edilmektedir.
Yazara göre:
Atalarımız daha büyük ve daha kompleks sosyal yapılar içinde yaşamaya başladıkça, ilişkilerin niteliği hayatta kalabilmek için çok önemli bir hal almaya başladı. Evrim süreci, bu şekildeki işbirlikçi ittifakları oluşturmaya ve devamını sağlamaya yardımcı olan bilişsel stratejilerin gelişimini desteklemiş gibi görünüyor.
Gülmek, muhtemelen gıdıklama gibi oyunlar sırasındaki nefes alma çabasından evrimleşmiş görünüyor. Bu tür bir etkileşim, genç memelilerde işbirlikçi ve rekabetçi davranışı desteklemektedir. Bu şekilde, oyun vasıtasıyla deneyimlenen ortak uyarılma durumunun ifadesi, pozitif bağları güçlendirmekte etkili olmuş olabilir.
Evrimsel gelişimi açısından incelendiğinde dâhi gülmek eylemi, salt eğlenmenin bir aracı yahut sonucu olarak tanımlanmayabiliyor. Özetle gülmenin fonksiyonu, sosyal-toplumsal gerçekten bağımsız olarak sadece bir komik-eğlence aracı ya da eylemi ile ilişkili olarak tanımlanamamaktadır.
Gülmek ve duygusuzluk/aldırmazlık
Henri Bergson tarafından ele alınan (Revue de Paris’te yayımlanan 3 yazının derlenmesi ile oluşturulmuş) ve Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Gülme-Komiğin Anlamı Üstüne Deneme” isimli eser, genel olarak çok yönlü bir çalışma neticesinde yukarıda sorduğumuz sorulara ve bağlantılı durumlara cevap üretmek çabası içerisine giriyor.
Bergson tarafından işaret edilen hususlardan ilki, komik ile “duygusuzluk” arasındaki kaçınılmaz ilişkidir. Ona göre “aldırmazlık” komiğin üzerinde geliştiği doğal ortamı işaret eder.[ii] Keza yazara göre komiğin tüm etkisini göstermesi için yüreğin uyuşturulması gibi bir şey gerekmektedir.[iii]
Bununla ifade edilmek istenen, farkında olmasak bile gülmek eyleminin o an için birtakım duyguları yok saymak gibi kaçınılmaz bir sonucu getirmesidir. “Ahlaki” ya da “prensip” gereği gülmek istemediğimiz ama görsel olarak komik bulduğumuzu ifade ettiğimiz bir nesneyi göz önüne getirelim. Notre Dame’ın Kamburu’na dair Google Görseller araştırması neticesinde bulduğunuz görsellere, daha sonra açıklayacağımız fiziksel durumun yarattığı çağrışım (biçimsizlik vs.) neticesinde güleceksinizdir. (Nihai olarak gerçek hayatınızda var olmayacak soyut bir karakterdir.) Ancak benzer bir fiziksel koşul ile gerçek hayat içerisinde karşılaştığınız takdirde komiğin anlam bulması, ancak aldırmazlığın var olduğu; yani duygunun bir an için yahut her an için ötelendiği; acıma, üzülme, saygı duymak, sevmek gibi eylemlerin bir kenara bırakıldığı durumda söz konusu olabilecektir.
Nihai olarak yazar tarafından komik, gözlemlerin birleşimi neticesinde şu sonuca götürmektedir: “Komik, grup halinde toplanan insanların tümünün, duyarlılıklarını susturup yalnızca zekâlarını çalıştırarak, dikkatlerini aralarından birine yönelttikleri zaman doğacaktır.”[iv] Yani komik denilen şey, ari zekâya seslenecektir.
Yaşam içerisinde komik olanın özünü tarif etmeye dönük çabalar
Evde, işte yahut sokakta -yani bir bütün olarak hayatın doğal akışı içerisinde-, bazen anı olarak tarif ederek anlatacağımız/hatırlayabileceğimiz; bazen hatırlamayacağımız ancak o an katılarak güleceğimiz onca şey görürüz. Sokakta, evde, işte yaşam akarken orada bir “şey” olmaktadır ve bu bizim komik bulduğumuz şeye “gülmek” ile karşılık vermemizi sağlamaktadır. Peki, hayatın olağan akışı içerisinde gülünen şeyin tarifi nasıl mümkün olacaktır?
Bergson bu soruların cevabını “mekanik bir katılık” kavramı ile açıklamaya çaba sarf edip yola çıkmaktadır. Yazar, zihne sirayet eden istemsiz eylemin komik ile ilişkisini şu şekilde tarif etmektedir: “Sokakta koşan bir adam ayağı takılıp düşse, geçenler güler. Canı ansızın yere oturmak istedi diye düşünülebilseydi, sanırım kimse gülmezdi. İstemeden yere oturduğu için gülünmektedir. Öyleyse bizi güldüren, adamın ansızın durum değiştirmesi değil; bu değişiklikte istem dışı olan şeydir, beceriksizliktir. Aslında bu belirsiz istenç-dışı gerçekleşme hali, bizleri yaşam içerisinde komiğin tarifi noktasında bir sonuca götürmektedir. Sonuç itibari ile komiğin, neden itibari ile ne kadar doğal olursa o kadar komik olacağı ifade edilebilecektir.”[v]
Bu bakımdan komik olmak ya da komik olana sebebiyet vermek konusundaki özneliğimiz, hayatın akışı içerisinde bir fiil atik, etkin ve çevik eylemleri gerçekleştirebilme yetimiz ile ters orantılıdır. “Yaşamla toplumun her birimizden istediği, içinde bulunduğumuz durumu çepeçevre ayırt edecek hep uyanık bir dikkat, aynı zamanda bizim bu duruma uymamızı sağlayabilecek bir beden ve ruh esnekliğidir.”[vi]
Aslında hayat, doğallığı içerisinde tuzaklar ile dolu bir devinim süreci ise; insan bu sürecin öznesi olarak ne kadar sıradanlaşır ise o kadar “az” komik olacaktır. Keza daha sıradan sürdürülüş, daha sıradan bir varlık ve daha fark edilmez bir eylemlilik ile bütün arz etmektedir. Ancak yaşamın sürdürülüşünü bir mekanizma olarak tahayyül ettiğinizde, bu mekanik parçalar ile uyumsuzluk gösterecek -herkesin rahatlıkla yürüyebildiği yolda düşebilecek- bir özne olunduğu takdirde komiğin varlığı kaçınılmaz olarak söz konusu olacaktır. Bu anlamda komiğin özünde, toplum ile uyum göstermeyen sonucun yattığı da ifade edilebilir. Sonuç olarak komik, büyük ölçüde toplumdan kopuş ile var olur.[vii] Aslında komik, bir anlamda olağanın dışı -zihnen değerlendirildiğinde görülen uyumsuzluk ile ilgilidir. Tabir-i caiz ise “göze batması”-“olağana aykırılık teşkil etmesi” önem arz eder.
Anlatılanlar bağlamında gülmek eylemi: “Toplumsal jest” mi, kamusal bir ceza mı?
Türk Dil Kurumu sözlüğünde “kuşku” kelimesi şu şekilde tanımlanmıştır: “Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık, kuruntu, işkil, şüphe, acaba, …” Yine TDK sözlüğünde “gülmek” kelimesi ise şu şekilde tanımlanmıştır: hoşuna veya tuhafına giden olaylar, durumlar karşısında, genellikle sesli bir biçimde duygusunu açığa vurmak.”[viii] İki tanımın birbiri ile bağlantısı incelendiğinde dikkat çekilmek istenen, anlaşılmaz gelen/kuşku duyulan ile gülmek arasında bir bağlantı olup olamayacağı sorusudur.
Toplum, anlaşılmaz ya da kendinden kopuş gösterdiğini idrak edebildiği hususlara “kuşku” ve “temkin” ile yaklaşır. Ancak yukarıda toplumdan kopuş nezdinde komiğe duyulan kuşkunun bir korku olarak ele alınması pek mümkün gözükmemektedir. Bu bağlamda komiğin bir “toplumsal jesti” işaret edip etmediği hususu alınmalıdır. Çünkü toplum, aslen olağana aykırı duruma yönelik tepkisine yönelik kuşkusunu, “gülmek” ile birlikte korkudan bağımsız şekilde ortaya koyar. Bir bağlamda toplumsal bir “ceza” olarak da ifade edilebilecek gülmek ise toplumun beklentisini karşılayamayana yönelik bir eylem olarak atfedilebilir. Keza toplum, mensupları bağlamında çevik ve esnek uyumu elde etmek için; bahsedilen bu “mekanik katılığın” da kalkmasını talep edecektir. Bu bağlamda komik bahsedilen katılık ise gülmek eylemi buna yönelmiş bulunan ceza olmaktadır.[ix]
O halde komik ve gülmek eyleminin işaret ettiği toplumsal fonksiyon bir arada değerlendirildiğinde gülmek eyleminin altını çizdiği hususlar şu şekilde ifade edilebilir: “Yumuşak, sürekli değişken ve canlı olan şeylere karşı katı, basmakalıp, mekanik şeyler, dikkate karşı dalgınlık ve son olarak da özgür etkinliğe karşı özdevinim…”[x]
Jim Carrey, Ace Ventura ve örnekleme
Anlatılanları bir nebze daha anlaşılır kılabilmek ve olağan içinde olağan olmayanın komiğini işaret etmek için bir Jim Carrey sahnesi ele almak güzel olabilir. Jim Carrey, gerek mimik gerek ise komik denilen sürecin yansıması/yansıtılması konusunda oldukça büyük bir isim.
Hayvan Dedektifi (Ace Ventura–Pet Detective)1994 yılında JimCarrey’nin başrol oynayarak giriş yaptığı ilk sinema filmidir.[xi] Filmin iki küsur dakikaya varan giriş sahnesi ise yukarıda anlatılanların kısa bir özetini ve değerlendirmesini yapmak açısından oldukça elverişli bir sahnedir.
Sahnede bir kargo çalışanı üniforması ile filme giriş yapan Jim Carrey görülmektedir. Elinde, içerisinde kırılma ihtimali olduğu anlaşılan nesneler içerir bir kargo paketi vardır. Kırılma ihtimali olan bir kargo paketi ifade edildiğinde zihninizde canlanacak ilk husus, istemsizce bu paketin taşınması esnasında gösterilmesi gereken özen olacaktır. Çünkü “olağan” olan, bu nesneleri içerir kargo paketini kırıp dökmeksizin sahibine ulaştırmak isteyen bir kargo çalışanının varlığıdır.
Filmin giriş sahnesini izlediğinizde; başlar başlamaz dikkati çeken husus, Jim Carrey’nin elinde bulundurduğu kargo paketinin kırılır olduğunu anlamamızın sağlanmasıdır. (0:14-0:17) Komiğin çizgisi burada başlar.
Bunu takip eden sahnelerde ise Jim Carrey tarafından olağan-dışılık ile kırılan nesneleri içerir kargo paketi yerden yere vurulmakta, fırlatılmakta, zıplatılmakta ve insanların “şaşkın” bakışlarına (0:27-0:31) aldırış etmeksizin benzer eylemler devam etmektedir. İmgelem, olağan ile olağan-dışının ayrılığını senaryo ve film ile bizlere sunmaya devam etmektedir. Bu bağlamda da “gülmek” eylemi başlamıştır. Keza komik, burada olağanın dışına çıkılması ile çizgisini sürdürmektedir. Burada bedensel mekaniklik ve olağan-dışı olanın komikliği söz konusudur.
Eğer sahne daha hafif/daha dalgın-olağan sakarlıklar (elden düşürme, kayıp düşme vs.) neticesinde kargo paketinin kırılmasına sebebiyet verecek şekilde gelişseydi; şüphesiz bu bizi tebessüm ettirebilirdi. Ancak komiğin “radikalleşmesi”, olağan çizginin terkinin de radikalleşmesi neticesinde ileri seviyeye varmaktadır. Canlı beden, makine gibi katılaşmaktadır.[xii]
Sahnenin devamında Jim Carrey, aynı kargo paketiyle asansöre binmektedir. Asansörde sıradan insanların bakışları arasında asansör kapısı kapanmakta iken kargo paketini kapı aralığında tutmaktadır. Kapı her kapanışında kargo paketini ezmek suretiyle daha da zarar vermektedir. (1:07–1:15) Bu sahnede kapının açılıp kapanarak kargo paketine zarar vermesi üç kere tekrar etmektedir. Burada bir kere tekrar etmesi ile üç kere tekrar etmesi arasındaki farkın komiğe olan hizmetini ele almak istediğimizde, karşımıza “yineleme” kavramının çıktığını görmekteyiz.
Mekanik olan “şey” bir şekliyle “canlı” olmaktan çıkmıştır. Bu bağlamda yinelemenin komikliği de buradadır. Canlı olmaktan çıkan, devinimin devamının geleceği beklentisini kavrayabildiğimiz, beklediğimiz anda da gelecek olan şey komik olacaktır. Keza özdevinimi sürdürerek canlı olmaktan çıkan ve yaşamın içine yerleşen eylem-varlık komiğe sebebiyet verecektir. Gülmenin gerçek nedeni ise yaşamın makineleşmeye yönelmesi olacaktır.[xiii]
Son olarak ise kargoya verilen zarar akabinde sahibine teslim edilmeye varan sahne bitimine değinmekte fayda var. Keza burada da ilgi çekici bir gerçek yatmaktadır. 1:37 sonrasında Jim Carrey’in mimiklerine dikkat edelim. Bu jest ve mimiklerde “olağan” duruma aykırılık teşkil eden bir şeyler olduğu muhakkaktır ancak neden gülünçtür? İlk olarak olağan beklentinin aksine, kargoyu paramparça etmiş bir kargo görevlisinin pişmanlığından ziyade pişkinliğini içerir bir “sırıtış” Jim Carrey’nin suratında kalıcılaşmıştır. Bu bağlamda ilk elden komik olması kaçınılmazdır.
Yine yüzün komik anlatımı itibariyle “mekanikleşmesi” kavramına değinmek gerekmektedir. Keza bir yüz, içinde kişiliğin sonsuza kadar yok olduğu, yalın, mekanik bir eylem düşüncesini bize ne kadar iyi veriyorsa, o ölçüde komik olur.[xiv]İnsan bedeninin durumları, jestleri ve devinimleri, bu beden bize basit bir makineyi düşündürdüğü ölçüde gülünçtürler.[xv] Jim Carrey’in anılan dakikalar içerisindeki jest ve mimikleri, tam olarak bu keskinliğin tezahürünü işaret eder gibi gözükmektedir.
Son söz yerine
Komik ve gülmek kavramları da tıpkı hayatımızda yaparken özel olarak anlamlandırmaya çabalamasak da anlamını koruyan; hatta anlamlandırma ve tanımlama çabası oldukça zor olan gerçeklerdir. Bu bağlamda anlama çabaları önemli olsa bile tam bir tanım getirmeyip, özel bir kavramsal çerçeve ortaya koymakta yetersiz kalabilmektedir. Yine de üzerine düşünmesi keyifli, bir o kadar da zor kavramlar olarak varlıklarını sürdüreceklerdir.
[i] https://evrimagaci.org/gulmenin-evrimsel-kokenleri-eglenmeye-degil-hayatta-kalmaya-dayaniyor-2785
[ii] Gülme: Komiğin Anlamı Üstüne Deneme –HenriBergson, s.13
[iii] age, s.14
[iv] age, s.15
[v] age, s.16-17-18
[vi] age, s.21
[vii] age, s.95
[ix] Gülme: Komiğin Anlamı Üstüne Deneme – HenriBergson, s.23
[x] age, s.90
[xi] https://www.biography.com/actor/jim-carrey
[xii] Gülme: Komiğin Anlamı Üstüne Deneme – HenriBergson, s.40
[xiii] age, s.29-30-31
[xiv] age, s.25
[xv] age, s.28
Bu yazı daha önce Sendika.org sitesinde yayınlandı.