SOLDEP Dönem Değerlendirme Metni Ekim 2024

Sosyalistler Partisi’nin memleket ve dünya siyasetine dair dönemsel değerlendirmelerini içerir metinlerinin ilkini kaleme almış bulunuyoruz. Dönemsel ihtiyaçlara göre yayımlayacağımız bu metinler, genel değerlendirme ve gözlemlerimiz akabinde yürüteceğimiz siyasal kampanyalar için yol gösterici mahiyette olacaktır. Bu bağlamda genel çerçevede değerlendirmeler içerir bir muhtevaya sahiptir. 

Genel Durum TESPİTLERİ 

A-)Ekonomi 

Metnin kaleme alındığı Ekim 2024 tarihi itibariyle Türkiye’nin içerisinde bulunduğu derin ekonomik kırılım ve kriz hali devam etmektedir. Enflasyon üzerindeki manipülatif etkilerini açıkladığı verilerle iktidarın OVP isimli programına binaen hizmete sunan TÜİK, 3 Ekim 2024 tarihinde TÜFE verilerini açıkladı. TÜİK şaibeli verileriyle madde fiyat listesini açıklamaksızın ilgili tespitleri ileri sürmeyi sürdürmektedir. 

Açıklanan verilere göre Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yıllık %49,38 artarken aylık %2,97 artmış durumda. Bu bağlamda TÜİK’e göre on iki aylık ortalama %63,47 olarak gerçeklemiş durumdadır. 

Aynı döneme dair ENAG araştırmalarına göreyse Eylül 2024 TÜFE oranı %5,34 artış göstermiş olup on iki aylık ortalama %88,63 olarak gerçekleşmiştir.

TÜİK’in hesapladığı gıda enflasyonu %43,70 olup bu verinin gerçeği yansıtmadığı en basit market alışverişinde dahi anlaşılabilir durumdadır. TÜİK’in hissedilen enflasyon araştırmalarını yayımlamamasıysa ilgili şaibeli verilerin gerçek manada “şaibeli” olduğunu kanıtlamaktadır. 

Gıda fiyat Endeksi nezdinde kontrolsüz fiyat artışlarının da sürdüğü görülmektedir. Özellikle gıda enflasyonu ile genel enflasyon arasındaki makasın ciddi şekilde açıldığı bir süreçten geçmekteyiz. Nitekim TÜFE ile benzer seyir izlemeyen bir gıda fiyat endeksi tablosuyla karşı karşıyayız. 

Asgari ücrete Temmuz’da ara zam yapılmaması sebebiyle 17.002 TL olarak asgari ücretin varlığı sürmektedir. Asgari ücrete ara zaman yapılmaması, bu verilerle birlikte incelendiğinde ortaya iki sonuç çıkmaktadır. Birincisi, Mehmet Şimşek şahsında somutlanan OVP, hedeflediği gibi enflasyonu düşürmediği gibi emekçi ve yoksul kesimin mevcut durumunu daha da kötü hale getirmiştir. İkinci olarak gıda enflasyonu ve konut kiralarındaki kontrolsüz artışın asgari ücretten dahi yüksek olması sebebiyle Türkiye gıda ve barınma krizinin toplumsallaştığı bir süreçle karşı karşıyadır. 

Asgari ücretin istisnai değil ortalama – yaygın ücret haline geldiği bir ekonomik düzlemle karşı karşıyayız. Bu durum, bir tür kölelik rejiminin fiilen hayata geçtiğini gösterdiği gibi emekçi – yoksul kitlelerin çeperini genişletmektedir. Özellikle barınma krizinin yarattığı arayışlar, emekçileri şehir merkezlerinin dışına doğru sürgün etmeye başlamış durumdadır. Emekçi kitlelerle mekan merkezleri arasındaki mesafe gittikçe açılmaktadır. Dolayısıyla sınıfsal ayırımların mekansal olarak da keskinleştiği bir süreç içerisinden geçiyoruz. 

Asgari ücretin ortlama ücret haline geldiği bir ekonomik düzlemde, aynı zamanda istihdamdaki gerileme de devam etmektedir. Yani toplamda bir asgari ücretli ordusu yanında geniş bir işsizler kitlesi de ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda yoksulların saflarında yoğunlaşma; aynı zamanda asgari ücretin ve işsizliğin mevcut hali sebebiyle her sektörde ikame edilebilir emekçi modelinin rutin haline gelmesiyle karşı karşıyayız. Bu bağlamda yaşam şansı tanınmayan emekçi kitleler, işlerini kaybetmek pahasına güvencesiz, kontrolsüz çalışma saatleriyle, sendikal katılımdan yoksun yaşam biçimlerini tercih etmek durumunda kalmaktadır.

Ekonomik verilerin temas ettiği her alanın analiz edilmesi bu metnin kapsamını aşmaktaysa da yukarıda izah olunan veriler kaba haliyle bir çerçeve ortaya koymaktadır. Sokakta yürüyen, yanımızdan geçen insanların anlamlı bir bölümü evine giderken en temel gıda erişimini sağlayamamaktadır. Açlığın, yoksulluğun ve barınma krizinin ortalama olarak herkes tarafından hissedildiği böyle bir atmosferde sosyalistlerin siyasal hamlelerini bu noktadan kurması kaçınılmaz bir ödev olarak karşımızda durmaktadır. 

Bu bağlamda aciliyetli görevler olarak şu hususları tespit ediyoruz: 

B-) Eğitim (ÇEDES, MESEM, LAİKLİK) 

Son dönemde kamuda tasarruf tedbirleri adı verilen paket neticesinde eğitim kurumlarında temizlik bile yapılmadığını gözlemlediğimiz bir süreçle karşı karşıyayız. Kış saati uygulaması noktasında iktidar tarafından gösterilen direnç ve servis – ulaşım sistemlerinin yetersizliği eğitime fiziki erişimi bile bir işkence haline getirmiş durumdadır. Ekonomi başlığıyla bağlantılı olarak çocukların beslenmesi de fiili olarak ortadan kalkmış vaziyettedir. 

Bunlar yanında eğitim politikalarında iki adet başat tehlike olduğu tespitini yapıyoruz. Bunlardan birincisi emek sömürüsü ve MESEM, ikincisi ise laiklik – gericilik ekseninde yürütlen ÇEDES projeleridir. 

MESEM ile fiili olarak çocuk işçiliğin, eğitim faaliyeti adı altında adeta güvencesiz iş gücü yaratmak için işverenlerin hizmetine sunulduğunu görüyoruz. Göçmenlerin yaşadığı emek sömürüsünün adeta “legalleşmiş hali” gibi hayata geçen MESEM, güvencesiz koşullarda çok sayıda iş cinayetine de sebep olmuş durumdadır. Dolayısıyla MESEM projesinin, gençlik nezdinde bir emek sömürüsü haline geldiği açık olup ilgili projenin durdurulması için gençliği harekete geçirebilecek kampanyalar üretmek üzere tartışmalar yürütmeliyiz. 

ÇEDES ismi verilen projeyse, eğitimde gericileşmenin müfredat ve mekansal bağlamda okullara taşınması anlamına gelmektedir. Manevi destek adı altında imam görevlendirilerek eğitimdeki gericileştirmeyi katmerlendirmek isteyen siyasal iktidar, laik ve bilimsel eğitime bu bağlamda savaş açmış durumdadır. Mevcut MEB’in tarikat ve cemaatlerle protokollerini sürdüreceğini açıkladığı bir atmosferde ÇEDES projesinin yöneldiği amacın, laikliğe karşı gerici kırılımı derinleştirmek anlamına geldiği tartışmasızdır. 

Özellikle Alevi, inançsız ya da başka dinlere mensup yurttaşların yaşadığı yerellerde bu konuyla ilgili ciddi bir tepkisellik geliştirdiğini tespit ediyoruz. Bu bağlamda partimizin faaliyet gösterdiği alanlardan Ankara ili Mamak ilçesi Tuzluçayır ve civarı bölgelerinde eşit yurttaşlık talebini de içerir şekilde ÇEDES karşıtı bir kampanya örgütlemeye başladık. Bu pilot kampanyayı benzer sahalarda büyüterek öznelerinden teşekkül eden ÇEDES’le mücadele platformları kurmak hedefini orta – uzun vadede gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.

Yerel unsurlarla bu konuda işbirliği ve faaliyetlerimizi geliştirmeye gayret edeceğiz. 

Sonuç olarak eğitim – laiklik – emek sömürüsü üçgeninin birbirini kesen boyutlarını siyasallaştıran bir faaliyeti yerel ve genel inisiyatiflerle zenginleştirmeye çalışacağız. 

C-) Yurttaş – Adalet İlişkisinin Kopması, Vahşetin Sıradanlaşması 

Son dönemde yaşanan bazı olaylar, yurttaşla adalet olgusu arasındaki bağlantının neredeyse tamamen koptuğu bir zemin yaratmış durumdadır. Milyonlarca vergi kaçıran Polat çiftinin elini kolunu sallayarak dışarda gezdiği bir ortamda muhaliflerin gözaltı merkezleri ve cezaevlerini doldurduğu bir faşizm dalgası sürmektedir. 

Toplumda yaşanan siyasal, ekonomik, sosyal krizlerin yol açtığı yıkım ve çürüme gizlenemeyecek boyutlara ulaşmıştır. Televizyonlarımızda Amed’de katledilen Narin Güran, sokakta tecavüz girişimine uğrayan bir kadın ve buna rağmen serbest bırakılan (sosyal medya tepkisi sonrası tutuklanan) erkekler, vahşice iki kadını katlettikten sonra intihar eden “incel” denilen unsurların var olduğu bir rutin çürümeyle karşı karşıyayız. 

Özetle yargının ahvali, X isimli siyasi içerdeyken 30 suç kaydına sahip Y isimli katil(istismarcı, cinsel saldırı faili vb.) dışarda; işçiler dayak yerken katiller korunuyor vb. şeklinde denklemlendirilen bir basit düzleme inmiştir. Bu bakımdan yargının siyasallaşması ve iktidar tarafından bir sopa olarak kullanılması hali artık direkt olarak toplum üzerinde kırılmalar yaratan bir işlevsizliğe dönüşmüş durumdadır. Toplum adeta kendi haline terk edilmiş; iktidar mekanizmalarının zor aygıtları sadece kendi aleyhine gelişebilecek refleksleri engellemeye dönüşmüştür. 

Sonuç olarak adalet duygusunun kitleler nezdinde artık kendi kapısına dayanmış bir vahşet haline geldiği tespitini yapıyoruz. Sokaklarında Daltonlar, Redkitler, Anucurlar vb. isimli Z kuşağı mafya örgütlerinin cirit attığı bir rejimde zor aygıtları emekçi kitleleri sindirmeye yönelmiş durumdadır. Buradan hareketle kitlelere taşınması gereken şey, ölüm ve vahşetin artık her birimizin kapısına dayandığıdır.

Evinizden çıktığınız an (hatta evinizde bile) kontrolsüz bir şiddet sarmalının hedefi haline gelmeniz olası durumdadır. Bu durumsa bizzat siyasal iktidarın zor aygıtlarını konumlandırdığı çerçevenin ve ürettiği politikaların bir sonucudur. 

Buradan hareketle toplumun güvenliği ve adalet duygusunda yaşanan kırılımı, zıtlıklar üzerinden teşhir eden bir politika izleyerek örgütlenme çalışmalarının ilerletilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Halkın adalet duygusunu, sebebiyle birlikte adaletsizliğin kaynağını göstererek saflarımızda buluşturmalıyız. Bunun içinde güncel siyasal gelişmelerin toplumda. yarattığı kırılım hatlarıyla bağlarımızı kesmemeli; takibimizi sıkı şekilde sürdürmeliyiz. 

D-) “İncel” “Blackpill” “Alt Right” Kültürü, Z Kuşağı, Kadın Düşmanlığı 

Türkiye’de özellikle 2016 sonrası gelişen olağanüstü kalıcılaşmış fiili baskı rejimi, yeni nesil genç kitlelerde iktidar organlarına “adeta tapan” bir tür “devlet ne yaparsa iyi yapar” zihniyetini gençler nezdinde kalıcı kıldı. Bunu Kürt düşmanı milliyetçi hezeyan, göçmen karşıtı ırkçı tutum, LGBTİQ+ karşıtı ahlakça tutumlarla harmanlayan politika, Z kuşağı denilen nesil içerisinde ciddi bir taban kazandı. Bu durumun gençlik içerisinde radikal dönüşüm arayışlarını arttırdığı başka toplumlarda görüldüğü gibi burada da görülmektedir. Öyle ki yeri geldiğinde şakalara konu olan Zafer Partisi ve “liseli kitlesi” 1 milyon oyu iki seçim boyunca yoğunlukla gençler çerçevesinde konsolide etmeyi başarmış durumdadır. 

Bunun yanında siyasal ve ekonomik krizin yönetilemediği Türkiye’de, ilgili kuşak kontrolsüz bir odak haline gelerek başka mecralarda toplumsal bir tehdit halini üretmeye başlamıştır. Aşırı sağcı, Nazizm öven ya da beyaz üstünlükçü akımın ülkemiz gençliğinde de yansımaları gözlemlenmeye başlamış; çevrimiçi platformlarda kendisini örgütleyen bu akımlar fiili eylemlere girişmeye başlamıştır. 

Özellikle Telegram, Discord gibi ağlardan örgütlenerek siber suçlar yanında fiili suçlar da işlemeye başlayan gruplar, ciddi birer tehdit haline gelmiştir. Eskişehir’de Nazi miğferiyle birden fazla kişiyi yaralayan faşist özne bu ağın bir ürünüdür. Aynı şekilde iki kadını vahşice katleden katil Semih Çelik de Telegram ve Discord’da bu kültürü takip eden öznelerle temas içeren zeminlerde kendisini var etmiş durumdadır. Blackpill ve İncel şeklinde tabir edilen ve de kadınlarla sosyal yahut romantik ilişki kuramaması gerekçesiyle bir tür kadınlardan uzaklaşarak kadın düşmanı söylemler üreten “daha batılı” akımların da bu düzlemi beslediği görülmektedir. 

Netice itibariyle bu durum, gençlerin düzen içerisinde yaşadığı krizin ve düzen dışı arayışlarının kanalize olduğu yer itibariyle yanlış bir noktaya eğildiğini göstermektedir. Burada Sosyalistler’e düşen görev, gençlerin düzenle yaşadığı krizi ve düzen dışı arayışlarını sorunun esas kaynağı olan kapitalizme yönelmesini sağlamaktır. 

Bu bağlamda önümüze koyduğumuz görev, gençlerin düzen dışı arayışlarını insanlık düşmanı eğilimlere büken mecralar başta olmak üzere yaşam alanlarımızda gençlerle temas edebileceğimiz yeni zeminler yaratmaktır. TikTok uygulamasını aktif kullanmaktan Discord ya da Twitch yayıncısı olmaya varana kadar gençliğin temas alanlarını Sosyalistler olarak kullanabileceğimiz yeni girişimleri yapmak gerektiği tespitinde bulunuyoruz. Düzen dışı eğilimlerin bir boyutunu da bizim izah edebileceğimiz zeminlerin kurulması “geleneksek” algılar sebebiyle zor olsa bile imkansız değildir. 

E-) Filistin Davası ve Süre Giden Savaş Dönemi 

Ortadoğu’da 7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı akabinde katliamcı İsrail devletinin saldırganlığı soykırım boyutuyla Gazze’de sürmekte olup artık Ortadoğu’nun geneli için bir tehdit haline gelmiştir. Lübnan’da ve İran’da gerçekleştirilen Hasan Nasrallah ve İsmail Haniyye’nin katledilmesi, siyonistler tarafından saldırganlığın boyutunu ve savaşı başka safhaya taşımıştır. İsrail’e karşı direnen Filistin halkı başta olmak üzere İran – Rusya – Çin – Suriye – Lübnan Hizbullahı eksenli “direniş ekseni” şeklinde isimlendirilen öznelerle ABD, büyük oranda AB ve İsrail odaklarından oluşan emperyalist saldırganlık bloğu arasındaki çatışma ekonomik alanda sürdüğü gibi sahada da sürmektedir. 

Emperyalistlerin yekun olarak ezilen halklara yönelttiği bu saldırganlığa karşı durmak dünyanın neresinde olursa olsun enternasyonalizmin gereği olarak ezilen halklarla birlikte durmanın sonucudur. Aynı zamanda güncel konjonktürde ABD ve ileri karakolu İsrail’in Ortadoğu üzerindeki planlarının akamete uğratılması güncel bir politik kazanım olacaktır. 

Rusya – Ukrayna, Çin – Tayvan gerilimi, Çin – ABD ekonomik gerilimi, Kuzey Kore -Güney Kore gerilimi, Ortadoğu’daki savaşlar hegemonya unsurlarının çatışmalarının ezilen halklar sahasına taşındığı bir hali işaret etmektedir. Ezilen ulusların bu fil dövüşünden elde edeceği kazanımlar üzerinden bir mücadeleyi büyütmek kısa vadeli görev olduğu kadar emperyalistlere karşı sürdürülecek bir mücadele için ön açıcı bir misyon oluşturacaktır. 

Bu bağlamda başta direnen Filistin halkı olmak üzere ezilen ulusların kazanım alanlarını geliştirecek her türlü faaliyetle dayanışma ilişkisini örgütlemek önümüzdeki görevlerden birisidir. Ortadoğu’daki gelişmeleri ıskalamayan bir siyaseti üretmeyi sürdüreceğiz. 

NETİCE 

Sosyalistler Partisi, EKİM 2024 itibariyle yukarıda dikkat çektiği 5 başlığı tüzük ve örgüt formasyonuna uygun olarak yerel inisiyatifleri güçlendirmek suretiyle siyasal ajandasında önüne koyacaktır. 

Güncel gelişmeleri Sosyalist bir perspektiften değerlendirmek ve sınıfsal çelişkileri derinleştirecek hamleleri ezberlerle sürdürmeyecek bir politik hattı örmekte kararlıyız. 

Sosyalistlerin yolu açıktır. 

SOSYALİSTLER PARTİSİ – SOLDEP 

EKİM 2024

Resim olarak oku

Sosyalistler Partisi, Türkiye’de sosyalist ideolojiyi benimseyen ve bu doğrultuda politikalar üreten bir siyasi partidir. SOLDEP, toplumsal eşitlik, adalet ve dayanışma ilkeleri üzerine kurulmuş olup, emekçi sınıfların haklarını savunmayı ve sosyal adaleti sağlamayı amaçlar. Partinin temel hedefleri arasında ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi, sosyal hakların genişletilmesi ve demokratik katılımın artırılması yer alır.

Bizden Haberdar Olun.

E-postanızı ekleyin son gelişmelerden haberdar olun.